İmkansızın Şarkısı/Haruki Murakami
Ehem. Efendim merhabalar! Durun da biraz blogumun tozlarını üfleyeyim malumunuz 1 yıla yakındır yazmıyormuşum buraya. E insan mutlu olunca yazacak pek de bir neden bulamıyor tabi :) Aslında kafamda biriktirdiğim çok düşüncem var ama hepsinin de yazmaya değer olduğu kanısında değilim. Birazcık da kişisel problemleri kendi defterlerime yansıtayım burası da daha genel bir yer olsun istedim. Hazır çok yakın bir arkadaşım da moda blogu açmışken http://mervindailyroutine.blogspot.com.tr/ ki kendisine bu adresten ulaşabilirsiniz :) Ben de böyle boş boş durmayayım okuduklarımı yazayım istedim. Biliyorum önceden hep ruhsal olarak vardı bu blog benim için ama artık o dönem kapandı. Kapanması gerekti daha doğrusu.
Neyse çok uzatmadan, bu gün size bahsedeceğim kitap, Haruki Murakami'nin İmkansızın Şarkısı. Kendisini bir gün Armada D&R da görüp, yahu İzel sen asyalıları çok seversin neden bir Japon yazar okumuyorsun deyip aldım. Daha sonradan okurken de farkettim ki ben bunun filmini daha önceden izlemişim. Çok fazla hatırlayamadığım içinde kitabını okumak daha iyi olur diye düşündüm. Bazı arkadaşlarım Murakami'nin uzun betimlemelerinden dolayı rahatsız olduklarını ve kitapları bitirmenin güç olduğundan bahsetmişlerdi. Kabul ediyorum ki kitap biraz uzun ve evet betimlemeler de biraz fazla. Fakat ben bir kitapta betimleme severim ve Murakami de bunu çok güzel vermiş. Okurken romandaki o duyguyu aynen siz de yaşıyorsunuz. Anlatımı çok da güç değil aslında, roman sardıktan sonra nasıl ilerlediğini anlamıyorsunuz bile. Fakat beni irrite edip üzen tek şey sayın Murakami'nin fazlasıyla batı özentisi olmasıydı. Roman 1960'lar da Tokyo'da üniversite okuyan Watanabe karakterinin sosyal yaşamından ve insan ilişkilerinden bahsediyordu bunu da bir anıymış gibi yansıtmıştı sayın Murakami. Ancak ben 1960'lardaki Japon kültürünü beklerken Amerika ya da Avrupa'dan kesitler buldum hem de fazlasıyla. Dinledikleri plaklar, okudukları şiirler hep bir batı kültürü içeriyordu. Elbette bunlar yadırganacak şeyler değil ama ben Murakami'den kendi kültürünü daha fazla yansıtmasını beklerdim. Asla kitaplarda karşıt olacağım şey değildir. Ama cinsellik teması bir Japon için fazla abartılarak verilmiş romanda ve aslında cinsellik ana tema olarak bile sayılabilir. Bir Japonun seksi bu kadar yalın ve açık açık anlatması bana kendi kültüründen daha çok yabancı kültür özenti siymiş gibi geldi. Aslında bakarsanız, yabancı kültüre hayran olma dışında kitabı gerçekten okumak zevkliydi ve ne yalan söyleyeyim seks sahneleri de oldukça güzel anlatılmıştı. Ayrıca kitapta altı çizilebilecek çok güzel replikler vardı:
- Ama beni, beni gerçekten sevmiyordun, değil mi?
- Bağışla beni, dedi Naoko. Seni kırmak istemem, ama anlamanı istiyorum, hepsi bu. Gerçekten de kendine özgü bir ilişkimiz vardı, onunla benim. Kizuki'yle ilişkim gerçekten de özeldi. Hep ikimizdik ve her şeyden konuşur, birbirimizi anlardık; böyle büyüdük. İlk öpüştüğümüzde yedinci sınıftaydık ve harikaydı. İlk adet gördüğümde, onun evine koşmuştum, ağlamak için. Biz böyleydik işte ikimiz. Bu yüzden, o öldükten sonra başkalarına nasıl davranacağımı bilemedim. Başka biri nasıl sevilebilir bilmiyordum.(140)
"Dürüstlük her şeyden önce erkeklere özgü bir sözcük."(109)
Fakat yine de o dönemdeki Japonya nasıldı ve batı hayranlığı dışında kendilerinin ne gibi kültürel aktiviteleri vardı görmek isterdim. Tabi bunlar benim düşüncelerim siz okuyunca sizin fikriniz daha farklı olabilir.
Kitabın kendisi de bu sayın okur ve eğer Beatles severim özellikle de Norwegian Wood şarkısı vazgeçilmezlerden biridir diyorsanız ezgilerini bu kitapta bulacaksınız. Eğer ki kitap çok uzun sıkılırım diyorsanız : http://yeppudaa.com/showthread.php?t=41756 buradan da filmine ulaşabilirsiniz. O zaman şimdilik hoşçakal sayın okur :)!
Yorumlar
Yorum Gönder